SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

CİHAD ve SİYER BAHSİ

<< 1777 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

81 - (1777) وحدثنا زهير بن حرب. حدثنا عمر بن يونس الحنفي. حدثنا عكرمة بن عمار. حدثني إياس بن سلمة. حدثني أبي. قال:

 غزونا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم حنينا. فلما واجهنا العدو تقدمت. فأعلو ثنية. فاستقبلني رجل من العدو. فأميه بسهم. فتوارى عني. فلما دريت ما صنع. ونظرت إلى القوم فإذا هم قد طلعوا من ثنية أخرى. فالتقوا هم وصحابة النبي صلى الله عليه وسلم. فولى صحابة النبي صلى الله عليه وسلم. وأرجع منهزما. وعلى بردتان. متزرا بإحداهما. مرتديا بالأخرى. فاستطلق إزاري. فجمعتهما جميعا. ومررت، على رسول الله صلى الله عليه وسلم، منهزما. وهو على بغلته الشهباء. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم (لقد رأى ابن الأكوع فزعا) فلما غشوا رسول الله صلى الله عليه وسلم نزل عن البغلة، ثم قبض قبضة من تراب من الأرض. ثم استقبل به وجوههم. فقال (شاهت الوجوه) فما خلف الله منهم إنسانا إلا ملأ عينيه ترابا، بتلك القبضة. فولوا مدبرين. فهزمهم الله عز وجل. وقسم رسول الله صلى الله عليه وسلم غنائمهم بين المسلمين.

 

[ش (فاستطلق إزاري) أي انحل لاستعجالي.

(منهزما) قال العلماء: قوله منهزما؛ حال من ابن الأكوع، كما صرح أولا بانهزامه، ولم يرد أن النبي صلى الله عليه وسلم انهزم. وقد قالت الصحابة كلهم رضي الله عنهم: إنه صلى الله عليه وسلم ما انهزم. ولم ينقل أحد قط أنه انهزم صلى الله عليه وسلم في موطن من المواطن. وقد نقلوا إجماع المسلمين على أنه لا يجوز أن يعتقد انهزامه صلى الله عليه وسلم، ولا  يجوز ذلك عليه.

(فلما غشوا رسول الله صلى الله عليه وسلم) أي أتوه من كل جانب.

(شاهت الوجوه) أي قبحت].

 

{81}

Bize yine Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dediki): Bize Ömer b. Yûnus El-Hanefi rivayet etti. (Dediki): Bize ikrime b. Amrnâr rivayet etti. (Dediki): Bana lyâs b. Seleme rivayet etti. (Dediki): Bana babam rivayet etti. (Dediki):

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'le birlikte Huneyn'de harbettik. Düşmanla karşılaşınca ben ilerledim; ve bir dağ yoluna çıktım. Derken karşıma düşmandan bir adam çıktı. Ben de kendisine bir ok attım. Hemen gözümden kayboldu. Ne yaptığını anlamadım. Bir de baktım; düşman o bir yoldan çıkıverdi! Ve derhal Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ashâbı dönüp çekildiler. Ben de bozulmuş olarak geri döndüm. Üzerimde iki elbise vardı. Birisi ile sarınmış, diğeri ile de bürünmüştüm. Derken peştemalim çözüldü. Ben de ikisini birden topladım. Ve bozulmuş olarak Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına uğradım. Kendisi benekli beyaz katırının üzerinde idi. Ve:

 

«Ekva'ın oğlu muhakkak bir korku gördü!» dedi. Düşmanlar Resûlullah {Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i kuşatınca katırdan indi. Sonra yerden bir avuç toprak aldı. Ve yüzlerine karşı dönerek :

 

«Bu yüzler kahrolsun!» buyurdu. Artık onlardan Allah'ın yarattığı hiç bir insan yoktu ki, bu avuç tan gözlerini toprakla doldurmasın! Az sonra savuşup gittiler. işte Allah (Azze ve Celle) onları bozguna uğrattı. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de ganimetlerini müslümanlar arasında taksim etti.

 

 

İzah:

Hz. Berâ' rivayetlerini Buhâri «Kitabü'l-Cihad» ve «Kitâbü'l-Megâzî»de tahrîc etmiştir.

 

Ebû Umara, Hz. Berâ' b. Âzib 'in künyesidir. «Siz Humeyn günü (harbten) kaçtınız mı?» suâline karşı Hz. Berâ 'in: «Hayır! Vallahi Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dönüp gitmedi...» şeklinde cevap vermesi edeb ve nezâketin örneklerindendi. Çünkü suâlin mukadder olan mahiyeti: «Siz hepiniz kaçtınız mı?» demektir, ki Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in de onlarla beraber kaçmış olmasını iktizâ eder. Hz. Berâ' bunu anlayınca doğrudan doğruya : «Hayır! Vallahi Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dönüp gitmedi!» diye cevâp vermiştir.

 

Gençler mânâsına gelen «Şubbân» kelimesi bâzı rivayetlerde «Cufâ*» şeklinde zaptedilnıiştir. Cufâ': Selin kenara attığı köpük ve çörçöp demektir. Kaadi İyâd: «Eğer bu rivayet sâhîhse mânâsı: Müslümanlarla beraber harbe çıkan Mekkeliler'le onlara katılan hazırlıksız, ganimet meraklısı kadın ve çocuklar ve kalblerinde çürüklük olanlardır. Bunlar selin kalıntısına, benzetilmişlerdir.» diyor.

 

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in :

 

«Nebi benim, yalan yok! ilâ ahir...»sözü şirin racez denilen bahsine uygun düşmüştür. Bu hususta Mâzirî şunları söylüyor: «Bâzı kimseler racezin şiirden olduğunu kabul etmemişlerdir. Çünkü Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den de sâdır olmuştur. Halbuki Teâlâ Hazretleri:

 

(Biz ona şiri öğretmedik. Ona şiir yaraşmaz da.) [Ya Sin 69] buyurmuştur. Ahfeş'in mezhebi budur. O bununla Halîl'in racezi şiir sayan mezhebinin fâsid olduğuna istidlal etmiştir.

 

Ulemâ buna şöyle cevap vermişlerdir : Şiir, kasden söylenen ve insanın mevzun, kafiyeli düşürmeye çalıştığı sözdür. Âmmenin sözlerinde birçok mevzun kelimeler bulunur, fakat bunlara hiç bir kimse şiir demediği gibi, sahibine de şâir demez. Kur'an 'daki mevzun kelimeler hakkında da cevap budur...»

 

Filhakika Nebiimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu sözü ile şiir kasdetmemiştir. Binâenaleyh mevzun da olsa şiir sayılmaz. Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir. Acaba Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«Abdülmuttalib'in oğlu benim!» diyerek neden babasını bırakmış da dedesine intisâb etmiş; ve bununla iftiharda bulunmuştur? îftihâr ekseri ulemâya göre câhiliyyet amellerinden değil midir?

 

Cevâp: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) daha ziyâde dedesinin ismi ile şöhret bulmuştu. Çünkü babası Abdullah genç yaşta Abdülmuttalib'in sağlığında vefat etmişti. Abdülmuttalib Araplar arasında pek meşhur ve Mekkeliler'in reîsi idi. Bundan dolayı birçok kimseler Nebiimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e Abdülmuttalibin oğlu derlerdi. Bir de Abdülmuttalib Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in geleceğini, şanının büyük olacağını Mekkeliler'e müjdelemişti. Bunu kendisine Seyf b. Zî Yezen nâmında biri söylemişti. Bazı rivayetlere göre Abdülmuttalib Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zuhur edeceğini rüyasında görmüştü. Araplar arasında bu meşhurdu. işte Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ashabına bunu hatırlatmak ve düşmanlarına mutlaka gâlib geleceğine tenbîhte bulunmak istemiştir. Tâ ki akıbet onun olduğunu bilsinler de kalbleri kuvvet bulsun! Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) burada harbe devam ettiğini, kaçanlarla birlikte bir yere gitmediğini, bulunduğu yeri de bildirmiştir. Bunu askerleri dönsün de yanına gelsin diye yapmıştır.

 

«Nebi benim! Yalan yok!» cümlesinin mânâsı: Hak Nebi benim! Ne kaçarım, ne de yerimden kıpırdarım!  demektir. Harblerde:

 

Ben filân oğlu filânım gibi sözler söylenebilir; bunlar ancak öğünmek maksadı ile söylendiği zaman câhiliyyet ameline benzer ve o zaman mekruh olurlar.